Ana Sayfa
3.Bölüm
.
HEAVY METAL TARİHİ - 4.Bölüm
.
Alternatif Metal
Queensryche, Fates Warning ve Rush gibi gruplarla Heavy Metal'in içine entelektüel sözler ve bilim kurgu dahil olurken doksanların başında kurulan genç gruplar da hardcore olarak bilinen heavy metal ile punk rock'ın evliliği üzerine kafa yormaktadırlar. Suicidal Tendencies'in sert söylemiyle belli bir yöne doğru giden Hardcore, seksenli yılların sıkı grubu Dead Kennedys ve her şeye karşı liderleri Jello Biafra'dan etkilenen genç kuşak Rage Against The Machine, D.R.I., Corrosion of Conformity, Fugazi, Biohazard gibi anarşist temelli gruplar kurarlar. Eski Anthrax ve Nuclear Assault üyelerinden oluşan S.O.D., o yıllarda en çok duyulan Metalcore grubu olur.
Teknolojiye daha çok yönelen başka bir kesim ise Endüstriyel Metal tarzını geliştirirler. İlk defa Danzig ile görüldüğünü söylediğimiz techno davul ve gitarlar ABD'de Nine Inch Nails, Britanya'da Therapy? ile kullanılmaya devam ederken, türün en iddialı albümü Al Jourgensen'in grubu Ministry ile gelir: "Psalm 69". "New World Order", "Jesus Built My Hotrod" ve "Just One Fix" gibi buram buram protesto kokan şarkılarla dolu albüm tartışmasız en iyi Endüstriyel Metal albümü olur. Bu arada Nine Inch Nails'in beyni Trent Reznor, çeşitli müzik organizasyonlarına fikir mimarlığı etmektedir. "Lollapalooza" Alternatif Müzik festivalleri serisi bir çok grubun katılımıyla yeni Heavy Metal tarzının sesini duyuran bir hareket olur.
Yine değişik tarzlar deneyen ve jazz'dan blues'a rap'ten funk'a hardcore'dan zenci müziğine bir çok türü Heavy Metal'e sokan Living Colour, Jane's Addiction ve Faith No More gibi gruplar yeni bir Alternatif Metal dalgasını başlatmışlardır. Los Angeles kökenli Red Hot Chili Peppers'ı da bu gruba dahil etmek gerekir. Perry Farrel'ın kişilğinde oldukça değişik konulara ve müzikal tarzlara el atan Jane's Addiction, üç albümle efsane olur. Aradığı başarıyı ikinci solistleri Mike Patton ile bulan ve "The Real Thing", "Angel Dust" gibi iki süper albümle adını tüm dünyaya duyuran Faith No More, gruba stilini veren gitarist Jim Martin'in ayrılmasıyla doksanların başında düşüşe geçse de adını unutulmazlar arasına sokmuştur. Bu gruplar dışında seksenlerin başında kurulan ve daha sonra Grunge gruplarına yol göstericilik edecek olan Sonic Youth'un da ismini anmadan geçmemek gerekir.
Temellerini Neil Young'ın "Crazy Horse" albümünden ve bir yandan Velvet Underground bir yandan Black Sabbath gibi birbirinden alakasız gruplardan alan Grunge, ABD'in en muhalif şehirlerinden işçi yoğunluklu Seattle'da palazlanmaktadır. Mudhoney, Mother Love Bone, Dinosaur Jr. gibi gruplarla seksenlerin sonunda başlayan akım, doksanların başında Nirvana'nın "Smells Like Teen Spirit" adlı parçasıyla patlamaya dönüşür. Klasik Heavy Metal'in Punk ve Sex Pistols ile 70'lerin ikinci yarısında yaşadığı içeriden gelen büyük saldırıdan sonra ikinci büyük saldırı Grunge'dan gelecektir. Aynı Punk gibi seçkinciliğe karşı olan ve herkesin kolayca çalabileceği basit melodiler üzerine kurulu bu yeni müzik tarzı Nirvana solisti Kurt Cobain'in depresif lirikleriyle milyonlarca X Kuşağı yeniyetmenin marşı haline gelir. Pop/Glam Metal'in sunduğu şatafatlı ortamın onların yaşamlarında yeri yoktur. Onların gerçeği yaşam mücadelesidir ve Nirvana, Soundgarden, Pearl Jam, Alice In Chains gibi gruplar bu gerçeği haykırmaktadır müziklerinde.
Grunge ile birlikte Pop Metal'in merkezi Los Angeles ve Thrash'ın doğduğu yer olan San Fransisco'dan Seattle'a kayar Amerikan Heavy Metali. Çok küçük ölçekli SubPop Records'dan yayınlanan Grunge albümlerinin gördüğü ilgi büyük plak şirketlerini uyandırır ve 80'lerin ikinci yarısında Aerosmith üzerine oynadığı kumarla müthiş bir başarı kazanan Geffen, asıl büyük parsayı toplayacağı atılımı yaparak, SubPop'u bünyesine alır.
Nirvana'nın uyanışının ardından hemşehrisi gruplar da hızla ünlenirler. Soundgarden, doğru formülle türün önde gelenlerinden olurken, daha karanlık tarzıyla Alice In Chains klasik Heavy Metal dinleyicini de kendine çeker. Solist Eddie Vedder'in olağanüstü vokaliyle de dikkat çeken Pearl Jam ise ilk albümü "Ten" ile Nirvana'dan sonra en önemli ikinci grubu olur Grunge akımının. MTV'nin de olayı kavrayıp bu türü pompalamasıyla ne kadar dürüst oldukları tartışılan ve bir bakıma yukarıda sayılan dört grup sayesinde parsayı toplayan Stone Temple Pilots, Soul Asylum, Saigon Kick, Kyuss, Blind Melon, Big Chief, Candlebox, Moist ve Sponge gibi bir sürü grup peydahlanır. Bu arada "Riott Girls" akımıyla olaya kadınlar da el atacak başta Cobain'in karısı Courtney Love'ın grubu Hole olmak üzere, L7, Babes In Toyland gibi gruplar da adlarını duyuracaklardır.
Heavy Metal, Grunge ile birlikte basit ve teknik açıdan alt düzeyde bir yöne giderken, tam tersi bir seçkinlik ve karmaşıklık gerektiren Progressive Metal'in bayrağı da tümü yüksek eğitim almış müzisyenlerden kurulu Dream Theater'e geçmiştir. İlk olarak "Images And Words" ile adını duyuran ve müzikte kalite kaygısı olan orta yaşı aşmış Metal dinleyicilerinin baş tacı ettiği Dream Theater, daha sonraları "Awake", "A Change of Seasons" ve "Falling Into Infinity" gibi albümlerle başarılı kariyerini sürdürür. Onu Watchtower, Shadow Gallery, Angra gibi gruplar da izleyecektir.
Aynı sıralarda iki değişik grup da kendi tarzlarını ortaya koyarak Heavy Metal'e değişik tatlar katmaktadırlar. Oldukça funky bass tarzı ve manik ritmleriyle Primus, son derece ilginç bir gruptur ve her yanıyla kendine özgüdür. Güçlü Heavy tarzı ama isyankar tutumuyla Ugly Kid Joe da doksanların ortalarına doğru ABD'den çıkmış diğer bir önemli müzik grubudur. Biraz Red Hot, biraz Suicidal kokan tarzları ile aynı dönemde funk metal tarzı ile adından söz ettiren Extreme ile birlikte dönemin en başarılı gruplarından olurlar.
Doksanların ortalarına gelinirken Grunge ilk etkisini kaybetmiş ve punkın başına gelen onun da başına gelmiştir. Tepki müziği iyidir de estetikten yoksun bir şekilde sürekli aynı şeyleri tekrarlarsan bıktırırsın. Kurt Cobain'in intiharı da işin tuzu biberi olur ve Nirvana ile başlayan çıkış yine Nirvana ile çöküşe döner. Seattle çıkışlı gruplar birer birer sahneden çekilirken, Helmet, Smashing Pumpkins, Offspring ve Green Day gibi yeni gruplar ortaya çıkarak PostPunk benzeri bir PostGrunge kuşağını oluştururlar.
Heavy Metal'i Ne Bekliyor?
Doksanların ikinci yarısı Heavy Metal / Punk / Hardcore karışımı grupların sahneye hakim olmasına tanık olur. Offspring, Marilyn Manson, Korn, Limp Bizkit, Kid Rock gibi gruplar hem listelerde yükselirler hem de gençlik kesiminde kendilerine sağlam bir yer edinirler. Bu yıllar Kiss, Black Sabbath, Page/Plant, Quiet Riot gibi eski efsanalerin tekrar birleşmelerine, tura çıkmalarına ve doğal olarak derleme albümlere de sahne olur.
Bu arada hala sahnede olanlar da vardır. Iron Maiden 2000'li yılları seksenlerdeki kemik kadrosuna tekrar kavuşarak karşılar ve "Brave New World" albümü ile büyük başarı kazanır. "Load" ve "Reload" ile Alternatif Metal'e kayan ve eski fanlarından tepki alan Metallica, yeni düzenlemeler ve senfonik konserlerle adından söz ettirerek hayranlarını yeni bir çıkış konusunda ümitlendirir. Megadeth, 90'lar boyunca kaliteli albümler yayınlamaya devam eder. Pantera doksanların başında "Vulgar Display of Power" ile yakaladığı başarıyı 2000'de de "Reinventing The Steel" ile tekrarlar. Bunların yanında daha dipten çalışan Power Metal'de bayrağı Almanların yeni harikası Blind Guardian devralmıştır. Bu tarzda müzik yapan yeni grupların çıkması ile birlikte klasik Heavy Metal 2000'lerin başında bir kez daha uyanmaktadır. Son birkaç yıldır Ozzy Osburne önderliğinde düzenlenen Ozzfest Rock Festivalleri benzeri organizasyonlar büyük ilgi toplamaktadır.
Görünen o ki çıktığı ilk günlerden bu yana oldukça değişen ve onlarca alt türe bölünen Heavy Metal'in daha söyleyecek çok sözü var. Black Sabbath gibi Accept gibi katıksız grupları arıyor olsak da Iron Maiden ve Megadeth'in varlığı, fantastik eserler veren Power Metal grupları ve Ozzy ile Dio gibi iki dev solistin hala sahnede olmaları klasik metal takipçilerini umutlandırmaya devam ediyor.

Ocak 2003, Maltepe