Ana Sayfa
2.Bölüm
4.Bölüm
.
HEAVY METAL TARİHİ - 3.Bölüm
.
Daha Sert, Daha Hızlı
Pop Metal'in listelerdeki hakimiyeti sürerken, Motorhead ve Venom gibi grupların takipçileri Heavy Metal'in yumuşayarak güncel tarzlara yaklaşmasından korkmaktadırlar. Neyse ki korkuları uzun sürmez ve karışık riffleri, hırlayan vokalleri ve çift pedallı gürültülü davuluyla Metallica, imdatlarına yetişir. İlk iki albümü "Kil'em All" ve "Ride The Lightning" ile kendine sağlam bir kitle edinen Metallica, üçüncü albümü "Master Of Puppets" ile tek kelimeyle bir Metal başyapıtı yaratarak adını türün zirvesine yazdırır.
Yine San Fransisco çıkışlı Exodus ile Avrupa kökenli Mercyful Fate kısa bir süre sonra Metallica'yı izleyen bir çıkış başlatırlarken, üç büyük grup daha Anthrax, Slayer ve Megadeth Heavy Metal'in yükselen yeni tarzı olan speed/thrash metalin önülüğünü yaparlar. Eski Metallica gitaristi Dave Mustaine'in grubu Megadeth, sürekli tempo değiştiren karışık yapıdaki parçaları ile dikkat çeker. Anthrax ise o sıralar zenci müziğine yeni bir soluk getirmiş olan rap tarzını da kullandığı sert ve hızlı rifflerden oluşan müziğiyle kendi tarzını geliştirmektedir. Zamanının en sert grubu olarak Slayer, görselliğini satanik imajlardan alan müziğiyle bir çok Heavy Metal dinleyicisinin favorisi olur. Özellikle "Angel Of Death" adlı parçaları bir klasiktir.
Bu gruplardan daha sonra sahneye giren Suicidal Tendencies punk, alternatif ve rap tarzı müzikleri Heavy Metal potasında eriterek Hardcore'un en iyi grubu olur. Pop Metal'in daha sert söylemini kullanan Pantera ise doksanlarla birlikte thrash metale kayar. Metallica'nın en sağlam takipçilerinden Testament da seksenlerin sonlarıyla doksanların başlarında çıkardığı albümlerle önemli müzikal ve ticari başarılara ulaşır. Daha arka planda kalmış ve yer altı şebekesi tabirini kullanabileceğimiz bir gençlik grubu arasında destek bulan Overkill, Nuclear Assault, Dark Angel gibi gruplar da thrash tarzını yaymaktadırlar. Bunların yanında Metal Church, Flotsam & Jetsam, Sacred Reich, Voivod gibi gerçekten sağlam bir çok grup da popüler akımlara uyum sağlayamadıkları ya da sağlamayı reddettikleri için gün ışığına çıkmadan sesszice yaşamlarını sürdürürler
Thrash Metal bilinen en uç haliyle yeni bir metal tarzının da aracısı olur: Death Metal. Venom'un "Welcome to Hell" albümünde ilk örneklerine rastladığımız Death Metal, aslında thrash grupları olan Celtic Frost, Sodom ve Kreator'un bazı albümleriyle kimlik kazanır. Hellhammer, Death, Possessed ve Bathory gibi gruplar da türü sahiplenen isimler olurlar. Bu tür hiç bir zaman ticari başarıyı hedeflemez ve daha ziyade bir mezhep gibi belli çevrelerde yayılır. Gitarlar olabildiğince heavy'dir. Tempo son sürat giden bir lokomotiften, kaplumbağa hızına düşüp çıkmaktadır. Davullar tabii ki çift pedallıdır. Vokaller için yapılacak en uygun tanımlama böğürmek olur. 
Death Metal'in Hardcore'a yaklaştığı noktada Sepultura, Obituary, Deicide ve Morbid Angel gibi gruplar yeni tarzın sesi olurlar. Özellikle Sepultura, Brezilya'dan çıkmış ilk uluslararası Metal grubu olarak önce "Beneath The Remains" ile belli bir fan kitlesi yakalar. Artık Heavy Metal'i de ticari sahneye çeken MTV'nin de desteğini alan 1993 albümleri "Chaos A.D." ise grubun adını tüm dünyaya duyurur. Bu arada Death Metal'in içinde de daha radikal gruplar ortaya çıkmaktadır. Ne söyledikleri ne de çaldıklarından fazla bir şey anlaşılmayan ve dinlemek için kesinlikle idmanlı olunması gereken Napalm Death, Pestilence, Cannibal Corpse gibi gruplar seksenlerin ikinci yarısı ve doksanların başıyla birlikte sahne almışlardır.
Death Metal daha radikal yönlere doru giderken köklerini Black Sabbath ve daha sonraları Slayer'ın satanik söylemlerinden alan yeni bir tarz, Death Metal rifflerini biraz daha melodik hale getirerek ve çıktığı yer alan Kuzey Avrupa'ın havasını da katarak palazlanmaktadır. Gerçek anlamda doksanların başında ortaya çıkan Black Metal, ortaçağ engizisyonunu ve buna karşıt şeytana tapma ayinlerini konu alan video-kliplerin de desteğiyle gelişir. Samael, Satyricon, Cradle of Filth ve Moonspell bu türe en iyi örneklerdir. Görüntü ve vokal kesinlikle Death Metal'dir ama müzikal yapı, sert heavy metal tarzının içine klasik müzik, Avrupa folk müziği hatta flamenkoyu bile alacak kadar geniştir. Doksanlarda daha da ilgi toplayacak Black Metal, Tiamat, Therion, Sentenced, Cemetary, At the Gates, Dark Tranquillity ve In Flames gibi gruplarla daha da gelişecektir.
Daha hızlı ve sert metale yönelen gruplar, Thrash'i Death'e onu da Black Metal'e döndürürlerken, daha yavaş ama yoğun bir metal tarzını ortaya çıkarırlar. Death ve Black Metal'in aksine Hristiyan yaklaşımların üstüne kurulan müzikleriyle Trouble, Candlemass, Cathedral ve Paradise Lost gibi gruplar Doom ve Gothic Metal tarzlarının yaratıcıları olurlar. 
Orkestral tarzda klavye ve org kullanımı, yer yer death tarzında ama çoğunlukla opera tarzı vokaller, ortodoks ve katolik inanışlarına yer veren şarkı sözleri, tarzın genel özelliğidir. Hatta daha da ileri gidilerek Latince söz yazımı bile uygulanmıştır. My Dying Bride ve Anathema bu tarzın yeni örnekleri olarak 21.yüzyılla buluşurlar.
Metal Yönünü Arıyor
Seksenli yılların ikinci yarısında bir yanda Iron Maiden, Judas Priest, AC/DC gibi grupların temsil ettiği Klasik Heavy Metal, diğer yanda Metallica, Megadeth ve Slayer ile kimlik bulan Speed/Thrash Metal, daha uçlarda Death/Black Metal ile birlikte daha popüler düzeyde de Guns N'Roses, Def Leppard, Bon Jovi ile çok geniş bir yelpazede yaşamını sürdüren Heavy Metal, kendi içinden hiç bir kategoriye sokulamayan gruplar da çıkarmaktadır.
80'lerin sert Punk gruplarından Misfits'in solisti Glenn Danzig, kendi adını verdiği grubuyla daha da sert ama punk ile metal arasında kalan bit tarzı sürdürür. Yer yer melodik, içine biraz da satanik görüntü katmış müziğiyle Black Sabbath'ın Ozzy'li yıllarını hatırlatsa da daha sonraları Endüstriyel Metal olarak anılacak müzik tarzına öncülük eder Danzig. Doksanlı yıllarda Nine Inch Nails, Therapy?, Marilyn Manson gibi isimler onun takipçileri olacaklardır.
Mercyful Fate'in solisti King Diamond da solo albümleriyle oldukça değişik bir vokal tarzı denemektedir. Bazen bir tenoru bazen de bası andıran sesiyle oktavlar arasında gezinerek söylediği sözlerini karanlık Avrupa mitolojisinden alan şarkılarıyla kendine has bir söylemi, klasik speed metal üstüne oturtmayı başarmıştır.
Bu arada müzik geleneğinde Rock tarzının yeri olmayan Japonya gibi ülkeler de Heavy Metal grupları çıkarmaya başlamışlardır. Akira Takasaki gibi bir gitar virtüözünün kurduğu Loudness Japon Heavy Metal tarzının en başarılı örneği olarak yerini alır. ABD'de de Pop Metal'e katılamayacak ama Heavy Metal'in klasik özelliklerini kullanarak sıradan ama sert bir müzik yapan WASP ve Gwar gibi şov grupları seksenlerin ikinci yarısında ortaya çıkarlar.
Seksenli yıllarla birlikte ortalığın tonlarca Heavy Metal müzisyeni ile dolması, bazı müzisyenleri kendilerini daha da uç noktalara doğru yetiştirmeye yönlendirir. Örneğin bu kadar çok gitaristin arasından sıyrılmak için kendi tarzını bulmak, daha hızlı akor basmak gitar virtüözlerini doğurur. Eskilerin grup içinde kaybolan usta gitaristlerine nazaran bu yeni isimler, tek başlarına anılmakta söz yazılmış eserlerinin yanında enstrümantel parçalara da ağırlıklı olarak yer vermektedirler. Gitar virtüözü denilince akla gelen ilk isimler Joe Satriani ve onun öğrencisi Steve Vai ile birlikte Yngwie J.Malmsteen'dir. "Gitaristlerin Gitaristi" olarak da tanınan Satriani, "Surfing With the Alien" ve "The Extremist" ile belli bir saygınlığı yakalarken ünlü gruplarla çalışmayı seçen Vai, Frank Zappa, Whitesnake, ve David Lee Roth gibi isimlerle çalıştıktan sonra doksanlarda solo albümler de yapmıştır. Bu ikisinin tersine Malmsteen, temelini klasik müzikten aldığı tarzını grubu Rising Force ile birlikte kullanmış ve tüm zamanların en hızlı gitaristi ünvanını da yakalamıştır. Ancak çok fazla albüm yapması ve kendini tekrar eder hale gelmesi ona olan ilgiyi azaltmıştır. Bu üç ismin gölgesinde kalmakla birlikte Richie Kotzen, David Chastain gibi isimler de virtüöz olarak adlarını duyurmuşlardır. Yine bir diğer isim Marty Friedman da bir yandan kendine has solo albümler çıkarırken esas ününü Megadeth'in gitaristi olarak yapmış ve grubun doksanlardaki çıkışını sağlayan isim olmuştur.
Yine bu yıllarda thrash ve pop metal arasına sıkışan Amerikan Heavy Metali'nde kendine has tarzıyla yeni bir grup ortaya çıkmıştır. Yine kendine has bir grup olan Rush'ı hatırlatan çıkışıyla Queensryche, Hendrix'ten sonra ve Grunge patlamasından önce Seattle'dan çıkan yegane gruptur. Yetmişlerin sonunda popülaritesini yitiren Progressive Rock'ı alıp biraz daha sertleştirerek Progressive Metal haline getiren grup, "The Warning" ve "Rage For Order" ile hatırı sayılır bir ticari başarı da yakalamıştır. Ancak esas başarıyı Pink Floyd'un unutulmaz "The Wall"undan esinlenerek yaptıkları ve Heavy Metal müziğin ilk tema albümü diyebileceğimiz "Operation: Mindcrime" ile 1 milyonluk satış barajını aşıp platin albüm ödülü kazanarak yakalamışlar, izleyen albümleri "Empire" ile de bu başarıyı tekrarlayarak unutulmazlar arasına katılmışlardır.
Queensryche'ın başarısından feyz alan yaşlı Rush da doksanların başında daha sertleştirdiği müziğiyle Heavy Metal klasmanına dahil olmuştur. Onları izleyen Crimson Glory ve King's X gibi gruplar da melodik vokal ve heavy rifflerle bu tarzı sürdürmüşlerdir. Bir çok Power Metal grubuna evsahipliği yapan Florida'dan çıkan Savatage ve Almanya'nın Scorpions ve Accept sonrası temsilcileri olan Helloween ve Running Wild da Progressive Metal tarzından etkilenerek Power Metal'e şu anki kimliğini kazandırmışlardır.

4.Bölüm: Alternatif Metal

Ocak 2003, Maltepe