Eğirdir,
yeniden...
17 Ağustos 2006 Perşembe,
1.Gün:
(Maltepe - Kartal - Pendik/YALOVA
- Orhangazi - Gemlik - BURSA Çevreyolu - İnegöl - Domaniç - Tavşanlı -
KÜTAHYA - Altıntaş - Dumlupınar - Banaz - UŞAK - Sivaslı - Çivril - Dinar
- ISPARTA - Eğirdir
614km)
İlk gün sabah 07:00 Pendik-Yalova
feribotuna yetişme telaşıyla başladı. Maltepe'de evden çıkışım 06:48'di.
|
Kilometre sıfırlandı, yol başlıyor
yine:
|
|
Yük durumu şöyle:
|
|
Yalova sonrası standart yolum
Orhangazi - Gemlik - Bursa Çevreyolu - İnegöl şeklinde 1 saat kadar sürdü.
|
Bursa Ovası'nda sabah:
|
|
İnegöl'de kısa bir moladan sonra
geçmekten en çok zevk aldığım yollardan biri olan İnegöl-Domaniç-Tavşanlı
yoluna girdim. Domaniç'e doğru kıvrılan yolda ağaçlar arasında yükselirken
her şeyi unutuyorsunuz, kafanızdan her türlü sorunu atıyorsunuz gerçekten.
Hele istisnasız her virajın kenarındaki çeşmelerin herhangi birinde durup
bölgenin nefis soğuk sularını tatmak ayrı bir keyif.
|
İnegöl'den Domaniç'e doğru nefis
virajlar:
|
|
Çeşme molası:
|
|
Domaniç:
|
|
Tunçbilek'te bir kömür havzası
ve termik santral:
|
|
|
Kütahya sonrasında Uşak yoluna
saparak, Dumlupınar civarında Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin izleriyle
biraz da duygu yüklenerek yola devam ettim.
|
Bu kez Dumlupınar yolunda bir
çeşme molası:
|
|
Dumlupınar Şehit Sancaktar Anıtı:
|
|
Anıtın hikayesine de değinmek
gerek:
Mustafa Kemal dürbünle harp sahasını
kontrol ederken karşıda havada dalgalanan Türk Bayrağını görür ve hayret
içinde atını o tarafa sürer. Bir mehmetçik üzerine gelen bir top mermisiyle
toprağa gömülüp şehit olmuştur, fakat bayrağı elinde sımsıkı tutmaya devam
etmektedir. Sancak dimdik, şehidin eline sarılı olarak havada durmaktadır.
Atatürk çevresinde bulunanlara, "Bu gördüğünüz muhteşem manzara ileride
kuracağımız Cumhuriyetin sembolü olsun" der ve 28 Ağustos 1924'te kurmay
heyetiyle Zafertepe'ye gelerek 30 Ağustos tören günü, sonradan Dumlupınar
Üniversitesi'ne de sembol olan, bayrağa sarılı elin anıtını açar...
Anıtın bekçisi bana bunları anlatırken,
ikimizin de gözleri dolu doluydu. Bu vatan toprakları nasıl kazanılmış
ve şimdi neler oluyor anlamak mümkün değil.
|
Dumlupınar Zafertepe:
|
|
|
Zafer abidesi, çatılmış silahların
uzaktan görünüşü ya da alev alev meşale hissi verecek şekilde inşa edilmiş.
Oradaki bir blokta yazdığına göre sembolize ettiği anlam da "Türk milletinin
içte ve dışta meydana gelebilecek kötü tesirlere karşı er geç birleşerek
zafere gideceği"ymiş.
|
Dumlupınar Şehitliği:
|
|
|
Daha sonra Uşak, Çivril, Dinar
üzerinden devam edip evden çıkıştan 530 km sonra saat 17:00 gibi "gecikmiş"
bir öğle yemeği molası verdim Keçiborlu yakınlarında.
|
Uşak'tan ilk kez geçiyorum:
|
|
Çivril Akdağ:
|
|
Işıklı Gölü:
|
|
Buraya tahminimden 1,5 saat
kadar önce gelmiş olmanın verdiği rahatlıkla oyalanırken Isparta tarafını
kara bulutlar sarmıştı bile. Gerçi Çivril öncesi küçük bir yaz yağmuru
yemiştim ama uzaktaki karaltı ve arada parlayan ışıklar çok da hoş değildi
açıkçası.
|
Biriken bulutlar bir şeylerin
habercisi gibi:
|
|
Neyse çantalara yağmurluklarını
taktım ve yola devam dedim ama çok da iyi etmediğimi Burdur sapağını Isparta
yönünde bir kaç kilometre geçince anladım, bir anda kendimi bir fırtınanın
içinde buldum. Sonrası yol kenarında hafif korunaklı olduğunu düşündüğüm
bir yere yanaşmaya çalışmak fakat buradaki sarı yağlı çamuru hesap edememek
şeklinde gelişti. Bir iki saniye sonrasında ben sağ tarafım çamur içinde
ayaktaydım ama "Şeytan" imana gelmiş, ikindi namazı için secdeye varmıştı
bile! Burada bu halde durup bir an için sahnenin fotoğrafın çekmeyi düşünsem
de hem o yağmurda fotoğraf makinasını harcamamak, hem de AT'ın karizmasını
çizmemek adına vazgeçtim. İlginçtir yoldan gelip geçen herkes beni tiyatro
seyreder gibi seyrediyor ama "Yardımsever Türk halkı"ndan kimsenin aklına
da durup yardım etmek gelmiyordu.
Buradan alınacak iki ders var:
1. Yolun kenarına fazla yaklaşılmayacak.
2. Tek başına gezmek iyidir ama
güvenlik ve yardım gereği açısından yanında en az bir fazla olması daha
faydalıdır.
Neyse uzatmayalım, önce yüklü, sonra
da yüklerini söküp kaldırmaya çalıştığım motor, ters eğimin ve yerdeki
kaygan çamurun da etkisiyle ancak 8 rekattan sonra yeniden ayağa dikilmişti.
İlginçtir ki hiç hasar da yoktu. Bir kaç kilometre sonrasındaki bir benzincide
hala sıkı bir yağmur yağarken tazyikli su cihazıyla motoru yıkamam, çevredeki
insanlar için ayrı bir seyirlik de olmuştur herhalde.
Neyse bu kadar deli muhabbetinden
sonra tekrar yoldaydım, az önce yaşadığım olaya ise düşünüp düşünüp gülüyordum
(Ben gerçekten deliyim galiba). Isparta sonrası yağmurdan eser bile yoktu.
Önceki bir saat tümüyle kamera şakası gibiydi.
|
Isparta:
|
|
|
Ve nihayet Eğirdir.
Son yıllarda içinden geçip de çok
sevdiğim yerlerden biri.
|
|
Eğirdir Yeşil Ada:
|
|
Komandoyuz, Güçlüyüz, Cesuruz,
Hazırız...
|
|
Geçen yıl geçerken öğle yemeği
yediğimiz Yeşil Ada'daki Big Apple'a bu kez kalacak yer sormak için yaklaştım.
Oradaki gençlerden biri de heyecanla bana yaklaşıp ne olduğunu çözemediğim
yabancı bir dilde bir şeyler sordu. Ben de karşılık olarak "Yeriniz var
mı?" diye sorunca film koptu. Genç kıpkırmızı vaziyette restoranın içine
kaçarken masadaki diğerleri gülmekten yerlere yatmışlardı. Otelin işletmecisinin
cevabı ise "bu girişten sonra artık yer olmasa da var" oldu. Akşam; çamurlanan
pantolon ve montu, yumuşak çantaların dışını temizlemek, çantaların hafiften
su almasıyla ıslanmış giysileri kurutmakla geçti. Arada da göl kıyısında
balık yiyerek tabi...
|
İlk günün rotası:
|
. |