Cumartesi sabahı asıl yol başlıyor.
Gerede'de Hotel Esentepe:
Otelin çıkışından Gerede'nin görünümü:
İlk günkü yolumuza Gerede'den E80'e
girerek başladık. Planımıza göre 5 gün sonra E80'in İran'a girdiği Gürbulak
Sınır Kapısı'nda da olacaktık. Çankırı il sınırlarına girip Kurşunlu'da
bir benzin molası vermenin ardından ana yoldan çıkarak kıvrımlı ve bozuk
bir yoldan Korgun'a ve sonra Çankırı merkezine ulaştık. Şehir merkezine
girince AKP konvoyunun ortasına düşüverdik. Kaçacak boşluk bile bulamayıp
dakikalarca dur kalk yaparak ilerleyebildiğimiz konvoydan kurtulduğumuzda
rahat bir nefes aldık. Çankırı'nın il merkezi tabelasını ise tabela koleksiyonumuza
ancak şehirden çıkarken ekleyebildik.
Bolu/Kastamonu tarafındaki girişe
tabela koymamışlar üzdüler beni :-)
Bu arada Çankırı'nın "Yaranlar Diyarı"
olduğunu öğrendik:
Herhalde "Yarenler" demek istiyorlardı
ama ne olur ne olmaz deyip burada fazla oyalanmamayı tercih ettik. Bu arada
Bahar'ın motorunun adının da "Yaren" olması fotoğrafa ayrı bir anlam
yükledi tabi.
Geçen seneden alıştığımız kıraç ve
sapsarı otlarla kaplı tipik İç Anadolu manzarasıyla geçen kilometrelerin
ardından geçen seneki yol dostlarımızdan Kızılırmak ile karşılaşıverdik.
Bu kez daha durgun, geniş ve ağır akıyordu:
Kızılırmak ile beraber etraf da biraz
yeşillenmişti. Çorum'a vardığımızda Karadeniz bölgesinin iç kesimlerinde
olduğumuz, en azından çam ormanlarının varlığıyla anlaşılıyordu.
Eh, Çorum'dan geçince leblebi almadan
olmaz tabi. Küçük bir leblebi molasının ardından şehir çıkışında bir benzincinin
restoranına oturup bir şeyler yedik. Benzin istasyonu ve restoranın sahibi
Çorumspor'un başkanıymış. Ayaküstü bir futbol muhabbeti bile döndü yani.
Bu arada Kurşunlu'dan Çorum'a kadar
ve hatta Amasya kavşağına kadar olan yoldaki asfaltın sıcaktan erimiş olduğunu
ve bizi oldukça yorduğunu söylemeliyim. Amasya sapağından sonra ise yol
daha iyiydi ve hızlı bir şekilde Amasya'ya vardık.
Klasik sayılabilecek bir kaç Yeşilırmak
kıyısı fotoğrafının ardından kendimizi ve atlarımızı sulayarak Tokat istikametine
döndük.
Nispeten rahat bir etabın ardından
Tokat'a
vardık.
Tokat'ın içinden bir kaç fotoğraf.
(Ertesi sabah attığımız turdan)
Hıdırlık Köprüsü:
Bir Selçuklu eseri. 5 kemerli köprü,
halen kullanılıyor. Üzerindeki kitabesiyle bu tarz köprüler arasında eşsizmiş.
Bugün müze olarak kullanılan Gökmedrese
(Tokat Darüşşifası):
Resimde arka planda Tokat Kalesi
de var. Gökmedrese yine Selçuklular dönenimde, 1277 yılında yapılmış. "Gök"
sıfatını iç cephedeki günümüze de ulaşan mavi çinilerden alıyormuş.
Taşhan:
1631 yılına ait bir Osmanlı yapısıymış.
112 odalı bu han günümüzde restore edilerek çeşitli dükkanlara tahsis edilmiş.
Eski Osmanlı evleriyle yüzyıllar
öncesinin havasını korumaya çalışan (Elektrik direklerini ve otomobilleri
resimden çıkarmak gerekecek tabi) Sulu Sokak:
Tarihi Bedesten:
|
Kazancılar Mescidi:
|
1572 yılından Ali Paşa Camii:
|
ve Ali Paşa Hamamı:
|
Saat Kulesi:
33 metre yüksekliğindeki bu kule
diğer eserlere göre yeni sayılır. 1902'de II. Abdülhamit'in padişah oluşununun
25. yılı nedeniyle yaptırılmış.
Tokat Kalesi:
Ve şehrin içinden görünümü:
Bir ortaçağ kalesi. Dış kale sur
duvarları tamamen ortadan kalkmış, resimde görülen bir kısmı ayakta kalmış
duvarlar iç kaleye ait.
Büyük Otel'e yerleştiğimizde artık
hava kararmak üzereydi. Nerede ne yiyebiliriz diye düşünürken otelin restoranında
yöresel yemekler olduğunu öğrendik ve karşınızda Tokat Kebabı:
Oteldeki sohbetsever bir görevlinin
anlattığına göre kaledeki askerler kaleyi savunurken gizli bir yeraltı
tüneliyle hamama iner yıkanır, yine aynı tünelin bir başka koluyla camide
namaz kılmaya gelip tekrar kaleye çıkarlarmış. Ortamı bozmamak için hiç
sormadık tabi Tokat'a son dört-beş yüzyılda ne zaman düşman saldırısı oldu
da kaleden savunulmak zorunda kalındı diye :-)
Fotoğraflayıp burada kısaca geçtiklerimle
birlikte Tokat il merkezinde 50-60 adet tarihi eser / bina bulunmakta.
Bu açıdan çok zengin bir şehir. Ayrıca sadece il merkezi değil diğer ilçeler
de doğal güzellik ve tarihi eser bakımından oldukça zenginmiş. Şu zamana
kadar Tokat'ın keşfedilmemiş olmasına ve adından çok bahsedilmemesine şaşırdım
doğrusu. Binlerce yıllık bir yerleşim bölgesi olarak tarihi kalıntılara,
Ballıca mağarası gibi muhteşem bir doğal güzelliğe, kaplıcalara, yaylalara,
bir baraj gölüne, kuşların uğrak yeri daha küçük göllere, rafting yapılabilecek
Kelkit'e, il topraklarına hayat veren Yeşilırmak'a, yamaç paraşütü yapılabilecek
tepelere sahip bir vilayetmiş tanıtım broşüründe yazdığı kadarıyla. Ben
de bu yazdıklarımla Tokat'ın fahri elçisi gibi oldum ama burası kesinlikle
en az 2-3 günlük bir geziyi hak ediyor.
İlk günün rotası:
Gerede - Çerkeş - Atkaracalar - Kurşunlu
- Korgun - ÇANKIRI - ÇORUM - Mecitözü - AMASYA - Turhal - TOKAT
513km
İlk günün fotoğraf
albümü
|