Sabah, değiştirdiğimiz planı
uygulamaya başlıyoruz. Hotel Karabağ'dan ayrılıp eşyaları Sim-Er Otel'e
bırakıyoruz. Boş motorlarla daha rahatız ve Ani'ye doğru yola koyuluyoruz.
Bir tepeyi aştıktan sonra Kars kırlarından yine klasik sarılı yeşilli renk
cümbüşü Haziran manzaraları:
Yeşillikler içinde sarı çiçekler
ve araya serpiştirilmiş mor, kırmızı olanları. Uzaklarda 4090 metrelik
zirvesiyle Ermenistan'ın en yüksek dağı Aragats; Türkçe ismiyle
Alagöz. Bir kaç köy daha geçtikten sonra 2000 yıllık Ani surlarının önündeyiz.
Motosikletli olmanın avantajıyla Arslanlı Kapı'dan girip, surların içine
parkediyoruz. Giriş ücreti kişi başı 5 YTL imiş.
Ani kentinin dış surları:
Bahar, "bütün bu alanı yürüyeceğiz
mi" diye düşünürken:
Elimdeki broşürden biraz bilgi aktarayım:
(Birçoğuna Internet üzerinde kısa
bir araştırma ile de ulaşabilirsiniz zaten)
Kars il merkezinin 45 km doğusunda
bulunan Ani antik kenti, tarihi İpek Yolu üzerinde ortaçağda kurulmuş bir
ticaret şehri. Üç tarafı Arpaçay nehri ve bu nehre dökülen iki dere ile
çevrilen volkanik arazide yükselen şehrin batı tarafı da surlar ile çevrilmiş.
Yapılan araştırmalar buradaki ilk yerleşimlerin Kalkolitik Çağ'a MÖ 4000
yıllarına kadar gittiğini ortaya koymuş. Bununla birlikte kentin siyasal
açıdan tarih sahnesine çıkışı bir Ermeni sülalesi olan Bagratlı'ların Krallık
dönemine rastlıyor. Dış surların yapılıp yerleşimin gerçek bir kent görüntüsüne
kavuşması Bagratlılar dönemine 966 yılına denk geliyor. O dönemde krallığın
da merkezi olan Ani, daha sonra bir anlaşmayla Bizans'a bırakılmış, 1064
yılında da Selçukluların eline geçmiş. 1200'lerin başında kısa bir Gürcü
hakimiyetinin ardından önce Moğol, daha sonra da Timur istilalarına uğrayınca
harab olmuş. İpek Yolu'nun eski önemini kaybettiği Osmanlı döneminde de
gittikçe kaderine terk edilmiş. 1878-1917 yılları arasındaki Rus işgalinde
taşınabilir bir çok eseri Leningrad Müzesi'ne götürülmüş.
Şimdiki boş, yıkık dökük ama hala
etkileyici binaları ile şu ana kadar gezdiğim tarihi kentlerden çok farklı
bir yer. Genelde Anadolu'nun batı kıyılarında Yunan antik kentlerini gezmeye
alışmışız, burasının havası çok çok farklı. İçeride Bagratlılar'dan kalma
kilise ve manastırlar, hastane, ev kalıntıları. Bunların yanında Selçuklu
eserleri, cami, hamam, saray ve hanlar. Daha yeni bir iki Gürcü eseri.
Hemen hemen dairesel bir turla neredeyse
bütün eserleri yakından görmek mümkün. Biz uzak kalan bazılarını (Resimli
Kilise, Genç Kızlar Kilisesi, Selçuklu Sarayı, Gagik ve Gürcü Kiliseleri)
atladık, bazıları da (Bakireler Manastırı, İç Kale) zaten yasak bölgede
yer alıyorlardı.
Selçuklular tarafından kuvvetlendirilmiş
7 kapılı surların ana kapısı olan Arslanlı Kapı'dan giriyoruz. Tam karşımız
şehrin merkezine giden Çarşı Yolu. Biz bunu dönüş yolu olarak kullanacağız.
Önce sola doğru uzanan yürüyüş yoluna giriyoruz. 200-300 metre sonra etrafında
elinde kamerasıyla Japonların dolaştığı Aziz Pkritch Kilisesi'nin
yanındayız.
Kilisenin yarısı yıkılmış durumda.
1036 yılında Bagratlılar tarafından yapılmış.
Kilisenin solundan ilerleyen yol
nehir kıyısına doğru Resimli Kilise ve Genç Kızlar Kilisesi'ne doğru
iniyor ama geri çıkmak zor geldiği için biz sağa doğru devam ediyoruz.
SuperEva Ani'de pozu:
Arka planda kale, cami ve kilise.
Büyük Katedral, 990-1001 yılları
arasında inşa edilmiş.
Katedralin mimarı Tridat Usta,
aynı yıllarda İstanbul'daki depremden sonra Ayasofya'nın da restorasyonunu
gerçekleştiren isim. Selçuklu Sultanı Alpaslan Ani'yi fethettiğinde
ilk cuma namazını burada kılmış. Fethiye Camii adı da Selçuklular tarafından
camiye dönüştürülünce verilmiş. Bu dönüşüm sırasında binanın içindeki freskler
kireçli badana ile kapatılmış, bu sayede bilmeden koruma altına alınarak
zamanımıza kadar bozulmadan gelebilmişler.
Tarihi katedralde bir mola:
Arpaçay binlerce yıldır akmaya
devam ediyor:
Uzakta Genç Kızlar Kilisesi:
Arpaçay üzerinde tarihi İpek Yolu
Köprüsü:
Zamanında iki katlı olarak inşa edilmiş.
Altından kervanlar, üstünden insanlar geçiyormuş. Artık sadece ayakları
kalmış. Onların da biri Türkiye diğeri Ermenistan topraklarında.
Katedralin ilerisinde büyük hamamın
restore edilmiş kanlıntıları ve biraz ileride solda Arpaçay vadisine bakan
bir eser Ebul Menuçehr Camii:
Bu caminin inşası 1072 yılında tamamlanmış.
Anadolu topraklarındaki ilk Türk Camisi olarak geçiyor kaynaklarda. Alpaslan'ın
Ani'nin yönetimini bıraktığı Şeddatlıoğlu Beyi Ebul Menuçehr tarafından
yaptırılmış. Buradaki diğer Selçuklu eserleri gibi farklı dine ait olmasına
rağmen mimarisiyle ve kullanılan malzemesiyle şehrin bütünlüğünü bozmuyor.
Menuçehr camisinin içinden, bin yıl
kadar önce Anadolu'daki ilk Müslüman Türkler'in baktığı yerden Arpaçay
nehri ve ipek yolu köprüsüne bakış:
Çok uzaklarda, erişimi zor noktada
Bakireler
Manastırı:
Erişimi zor olduğundan bakire kalabiliyorlarmış
herhalde :-)
Yine yasak bölgedeki eski kale (İç
Kale):
Ani çevresinde tarih öncesi dönem
yerleşim izleri:
Binlerce yıllık bir dönemin özeti
tek karede:
Solda tarih öncesi dönem mağara yerleşimleri,
ortada arkada şimdinin köyü Ocaklı ve sağda ortaçağ eserleri.
980 ya da 994 tarihli Abukhamrents
(Polatoğlu) Kilisesi:
Selçuklular döneminde restore edilerek
kervansaray haline dönüştürülen eski Arekletos Kilisesi:
Selçuklu restorasyonu kapısında ve
kubbesindeki işçilikten anlaşılıyor.
Yapının önünden Çarşı Yolu'na bağlanan
yol üzerinde bir caminin daha kalıntıları var. Ebul Menuçehr'in oğlu tarafından
yaptırılan Ebul Muammeran Camii, işgalin sona erdiği 1917'de bölgeden
çekilen Ruslar tarafından dinamitlenmiş. Minaresi dilim dilim ayrılarak
yola doğru yıkılmış.
Ani turu biterken ikimizde de "iyi
ki buralara gelmişiz" düşüncesi var. Dönüş yolunda uzaktan tekrar bir fotoğraf
çekmek için duruyoruz ve yanımıza bir amca yanaşıyor fotoğraf çektirmek
için.
Sonra da saatim yok filan diyor,
kısacası benden hatıra olarak saatimi istiyor. Turistlerden bir şeyler
almaya alışmışlar galiba. E o kadar da değil canım, verebilecek başka bir
şey düşünüyorum ama bulamıyorum. Tekrar yola çıktıktan sonra aklıma geliyor,
keşke SuperEva şapkamı verseymişim.
Şehre dönüşün ardından Kristal Lokantası'ndayız.
Sırada Piti ziyafeti var...
Piti içinde nohut ve koyun eti bulunan
bir yemek. Kuyruk yağı ve safranla özel kaplar içinde fırınlanarak yapılıyor.
Önce lavaşlar lime lime edilip tabağa
döşeniyor üzerine yemeğin suyu yavaş yavaş dökülüyor.
Sonra da etli kısımlar ve nohut da
boşaltılıyor, afiyet olsun.
Yemeğin ardından lokantanın pek bir
muhabbet ettiğimiz garsonu Talip bizi caddenin karşısındaki Taşkın Ticaret'e
götürüyor. Buradan Kars eski kaşarı ve süzme bal alıyoruz. Yanımızda taşımayacağız,
kargo ile gönderiyorlarmış. Türkiye'nin her yerinden telefonla sipariş
geçmek ve kargoyla getirtmek mümkün.
Alışverişin ardından motorlar üstünde
kısa bir şehir turu.
Kars Kalesi:
Eski 12 Havariler Kilisesi,
bir ara Müze Binası, şimdi Kümbet Camii:
Osmanlı eseri Taş Köprü'nün yanından
şehrin arka sokaklarından Sim-Er otelin yanına çıkıyoruz ve gezinin sonunu
getirecek hareketi yapıp, daha erken deyip otele girmeyerek Sarıkamış'a
doğru yollanıyoruz.
|