Şehir içinde motorla kısa bir turun
ardından akşam tekrar görüşmek üzere Karadeniz'e veda ediyorum. İlk hedef
Bartın derken, Zonguldak'tan çıkar çıkmaz görünen Gökgöl Mağarası
tabelası beni durduruyor.
Durup dolaşmaya vaktim yok, zaten
öyle 15 dakikada gezilecek bir yer de değil, oldukça uzunmuş (turizm amaçlı,
dolaşılabilen kısım 800 metreden fazla). Zonguldak il sınırları içerisinde
bir çok benzer mağara varmış. Bunlardan, Gökgöl ile birlikte turist çeken
bir diğeri de Ereğli'de Cehennemağzı'ymış. Neyse, girişi dışarıdan fotoğraflayıp
yola devam. Bir saat kadar sonra Bartın ve benzin molası.
Bartın - Karabük yolunun ilk kilometreleri
çok hoş.
Tepelere doğru tırmanışın ardından
böğürtlen molası.
Karabük ile devam ediyorum
tabela toplamaya.
Yol üstünde evleriyle Safranbolu'yu
andıran bir kasaba Araç ve tarihi kalesi.
Bir yeni tabela da Kastamonu'dan.
Kastamonu Kalesi:
Vilayet binası ve "Şapka Devrimi"
Anıtı:
Kastamonu Saat Kulesi:
Kastamonu nedense bende kötü çağrışımlar
yapardı ama hoş bir kentmiş. Burada da bir çok tarihi bina var ve dolaşmaya
kalksam bir gün de burası alır.
Yola devam. Taşköprü ilçesi
sarımsak merkeziymiş. Kasabadan geçerken yol kenarındaki tezgahlarda asılı
sarımsakların kokusunu alıyorsunuz. Buraya "Kont Drakula" soyundan aklı
başında hiç bir "vampir" uğramaz herhalde :)
Kastamonu - Sinop yolunda sevimli
köylerden biri:
Güzergahtan hafif saparak Boyabat'ı
da bir göreyim diyorum.
Boyabat Kalesi:
Aslında Boyabat öncesi Ayancık yoluna
girip sahilden Sinop'a devam etmeyi düşünmüştüm ama hem o taraftaki koyu
renk bulutlar hem de haritada kıvrım kıvrım görünen yol, zaten sabahtan
beri AT selesinde 600 kilometreyi geçtiğim için pek cazip gelmiyor. Boyabat
- Sinop yolu daha düzgündür diye tercih ediyorum ama maşallah, viraj üstüne
viraj ile tercihimi sorgulamaya başlıyorum.
Tepeden Boyabat tarafından geldiğim
yola bakış:
Neyse yine de hava kararmadan Sinop'a
ulaşmak üzereyim ama Sinop Belediyesi'nin heyecan verici bir "hoşgeldin"
sürprizi var. Şehrin sadece bir girişi var ve bu yola sonradan asfalt dökmek
üzere zifti bir güzel yaymışlar. İlk kısım çakıllı, motorun zifte batması
dışında bir sorun yok ama sonra birden arka teker dans etmeye başlıyor.
Mübarek buz pisti, ne fren ne gaz kendimi hemen yol kenarındaki toprağa
atıp duruyorum. O anda farkediyorum ki biraz geride yerde bir scooter ve
başında bir ambulans var. Ben gerçekten ucuz atlatmışım galiba. Zifti dökenlere
sevgilerimi bildirirken oradaki insanlar da "bu yoldan gitme abi şurada
toprak yan yol var, onu takip et, seni Sinop girişinde tekrar anayola çıkarır"
diyorlar.
Bu maceralı girişin ardından Sinop:
Diyojen'e de bir merhaba:
Akşam olmak üzere ve sahildeki küçük
otellerde yer yok. Pahalıdır diye es geçtiğim Melia&Kasım'a gidiyorum
"başa gelen çekilir" diyerek. Meğer orada da tek kişilik oda 40 YTL'ymiş
sadece :)
Bir duş alıp biraz kendime geldikten
sonra yemek yemek ve dolaşmak için dışarıya çıkıyorum. Africa Twin selesinde
bir günde 800 kilometrenin üstünde yol yapınca ne kadar düzgün yürünebilirse
o kadar yürüyerek dolaşıyorum biraz sahildeki cıvıl cıvıl insan kalabalığının
içinde. Küçük güzel bir kent ve neşeli modern insanları. Sevdim Sinop'u.
Yiyecek olarak sakızlı dondurması (gerçekten de güzel), hediyelik eşya
olarak da tekne maketleri ünlüymüş buranın.
İlk günden bu kadar yorulmak fazla.
Gidip yatayım artık. Yolum çok uzun...
İlk günün rotası:
Maltepe - (D100) - Gebze - (TEM)
- Düzce - Ereğli - Zonguldak - Bartın - Safranbolu - Karabük - Araç - Kastamonu
- Taşköprü - Boyabat - Sinop
819 km
İlk günün fotoğraf
albümü
Bugün geçtiğim iller hakkında bilgi
için:
http://www.duzce.gov.tr/
http://www.zonguldak.gov.tr/
http://www.bartin.gov.tr/
http://www.karabuk.gov.tr/
http://www.kastamonu.gov.tr/
http://www.sinop.gov.tr/
Yarın, al denizi soluna, Trabzon'a
dek salına...