Dere
tepe düz gittik...
4 Temmuz 2006 Salı, 4.Gün:
(Ihlara-Güzelyurt-Çiftlik-Niğde-Bor-Derinkuyu-Nevşehir-Gülşehir-Hacıbektaş-Mucur-Kırşehir
286km)
Güne güzel bir kahvaltıyla başlayış
ve motel sahiplerine veda ediş. Geçen seneden bu yana gezi içerisindeki
kontak açış saatlerimiz pek değişmedi, 10:00...
2-3 dakika sonra Ihlara Vadisi'nin
girişindeyiz. Aşağıya doğru uzanan yaklaşık 400 merdiven. Bunların bir
de çıkışı da var diye düşünmeden edemiyoruz ama buraya kadar gelmişken
vadiye inmemek de ayıp olur tabi. Melendiz çayı ve yakındaki bir kaç kiliseyi
fotoğraflayıp geri çıkmak bile 1,5 saat sürüyor.
|
|
|
Kısa bir dinlenme ve çay molasının
ardından Ihlara köyünün diğer tarafından çıkarak Güzelyurt'a yöneliyoruz.
Güzelyurt'tan geriye bakış, önde gölet ve Yüksek Kilise, arkada Ihlara,
en arkada yine Hasan Dağı.
|
|
Güzelyurt'u geçip Niğde sınırlarına
girdikten sonra Çiftlik'e varıyoruz. Buradaki kısa bir molada da her zamanki
gibi yabancı turist muamelesi ama Türk olduğumuzu görünce sunulan ihtimam,
şişe suyun parasını bile almıyorlar. Burada öğrendiğimiz haritalarda bile
pek olmayan dar ama asfalt zeminli bir yoldan Melendiz Dağı'na doğru yükseliyoruz.
Benim gitmeyi düşündüğüm ve haritada yeri olan yol ise aslında asfalt bile
olmayan kötü bir yolmuş, buradakilerin dediğine göre. İlginçtir köyler
arasındaki yol çok güzel ama köy içleri off-road eğitim parkuru gibi. Zirve
yakınlarından bir yayla hatırası:
|
|
2180 metreyi gördükten sonra
inişe geçiyoruz. Niğde yakınlarında Tepeköy'ü geçtikten hemen sonra benim
AT'ın sesi kesiliyor. Daha önce bir kez daha başıma gelen benzin pompası
sendromu. Neyseki önceki vakadan tecrübeliyim, kontağı kapa 5-10 dakika
soğumasını bekle, tekrar çalıştır, yola devam...
Haritadaki yoldan inseydik atasözüne
uygun olarak önce Bor sonra Niğde yapacaktık ama temkinli davranıp önce
Niğde pazarını görmüş olduk bu yoldan inince. Çıkıştaki Shell'de verdiğimiz
kısa moladaki yaklaşım oldukça sıcak. Bahar'a bile rahat davranıyorlar.
Bir çok yerde genelde benimle konuşurlar ve Bahar'ı yok sayarlar. Buradaki
market işleticisi, geçenlerde gelen ve cep telefonuyla kameraya çektiği
Goldwing'in görüntülerini gösteriyor bana ve Bahar'a ayrı ayrı.
|
|
Buradan Bor'a gidip dönüyoruz,
bu kez Niğde'nin içinden geçmemek için Adana'dan gelen çevre yoluna giriyoruz
ama orada da yol tamiratı varmış, "ulaşım kontrollü olarak servis yolundan
sağlanıyor" durumu. Biraz ileride Nevşehir okuna sapıyoruz, duble yol,
iyi gidiyoruz, derken... Gölcük beldesinin bitimiyle asfalt da bitiyor.
İki şerit gidiş iki şerit geliş olması gereken yol gerçekten de bu kadar
geniş ama bir farkla: Tüm yol 20-25 cm derinliğinde mıcır kaplı. Derinkuyu'ya
kadar 15 km var ve son 5 km'ye kadar bu mıcırdan gitmek zorundayız. "İnce
ön tekerli yerden yüksek motor" kullandığıma, bu gezide bir çok kez yaptığım
gibi bir kez daha şükrediyorum mıcır nehrini yara yara ilerlerken. Mıcırlı
kısmın sonuna doğru iş makinelerini görüyoruz, ikisinin arasında ancak
bir motor geçecek kadar aralık var ve sağdaki makine hız kesmeden mıcır
yayma işine devam ediyor. Dualar ederek aralıktan geçerken sağdaki daha
yüksek katmandan mıcır seli de üstümüze akmaya devam ediyor. Bu yol kapalı
aslında ama "girilmez" tabelasını koymayı unutmuşlar galiba!
Derinkuyu'da yemek molası. Meydandaki
kiliseyi ve yakınındaki ilginç minareli camiyi fotoğraflayıp yeraltı şehri
girişine bile yaklaşmadan kalkıyoruz.
|
|
Bize bebek satmaya çalışan çocukları
da bir çok bahaneyle savıyoruz. "Pazar günü buraya 40 motor gelecek onlara
satarsın" diyorum ama çocuğun biri "ne yapalım abey 40 motoru, 10 tane
araba gelsin de 3 tanesi bebek alsın yeter" diyor. Ona da hak vermek lazım
tabi. Bu arada çocukların Bahar ile yaptıkları plaka muhabbeti de ayrı
bir konu. "Bak bunlar 34 diyor" biri. Diğeri 34'ün ne olduğunu bilmeyince
de alay ediyor onunla. Ama o da 38'i soruyor öbürüne, bu kez de o bilemeyince
dalga geçme durumu tersine dönüyor. Onlar plaka numaraları muhabbetine
dalmışken biz de kaçıyoruz bebek almadan...
Derinkuyu'dan sonra Nevşehir'deyiz.
Fotoğrafı çekilecek şehir girişi tabelası yok, olmadı şimdi. O kadar bozuk
yol yetmedi, şehrin içinde de kavşak inşaatları ve çamur var, giriş-çıkış
kaos olmuş. Önce benzin alıp sonra da biraz tarifle zar zor buluyoruz Kırşehir
çıkışını. Tepede bir benzin istasyonunda park halinde bir Yamaha XT600E
görünce dalıyoruz biraz da dinlenmek için. Sempatik ve konuksever istasyon
sahibiyle tanışıp çay içiyoruz birlikte. XT'nin sahibi de oranın çalışanıymış,
bizim motorları inceliyorlar. İstasyon sahibine göre motosiklet kullanmak
hiç akıl karı değil. "Maksat rüzgarı hissetmekse alsaydınız bir üstü açık
araba, gezseydiniz" diyor. Aynı olmadığını ikna etmeye çalışmak anlamsız
tabi, boşveriyoruz biz de.
Gülşehir'de gezinin ilk Kızılırmak
geçişini yaptıktan sonra 15 dakika içinde Hacıbektaş'tayız. Alevi Türklüğü
ve Bektaşilik'in başkenti gibi burası. Olayın hediyelik eşya ve benzeri
şeyler ile turizme dönüştürülmesi de ihmal edilmemiş.
|
|
|
Hacıbektaş'ın ardından Ankara-Kayseri
karayoluna çıkıp Kırşehir yönüne dönüyoruz. Artık rüzgar sağdan esiyor,
motorun sıcaklığı ile sağ bacağımın pişmesinden kurtulmuş durumdayım. Mucur'da
kısa bir mola, Bahar'ın annesinin ilk öğretmenlik yaptığı ve şimdi lise
olan Mucur Ortaokulu'nu buluyoruz ilçe merkezinin tepe mevkiinde.
|
|
Kısa bir süre sonra Kırşehir'deyiz.
Asansörü problemli, havuzuna fırsatımız yok ama yine de rahat ettiğimiz
bir otel Grand Terme. Yarın soldan esecek sert rüzgarla doğuya doğru sürüşe
devam.
|
Dördüncü
günün fotoğrafları
|