Ana Sayfa
Motosiklet Ana Sayfa
.
ORTA ANADOLU GEZİSİ
.
Giriş
Gün 1
Gün 2
Gün 3
Gün 4
Gün 5
Gün 6
Gün 7
Gün 8
Gün 9
.
Kızılırmak'ın doğduğu topraklara
5 Temmuz 2006 Çarşamba, 5.Gün:
(Kırşehir-Çiçekdağı-Yerköy-Yozgat-Sorgun-Akdağmadeni-Yıldızeli-Sivas
349km)

Sabah yine aynı saatlerde motorları yükleyip yola düşüyoruz. Kırşehir'den çıkmadan Selçuklu döneminde Gökbilimleri öğretimi yapılan Cacabey Medresesi'nin önünden geçiyoruz.

Anadolu'nun önemli oluşumlarından Ahilik'in merkezi olan Kırşehir'de civardaki bir çok il ve ilçe gibi Türk Milliyetçiliği de derinden hissediliyor. Ahi Evran Camii ve Türk Büyükleri ve Ozanları Parkı, gezinin son günü İstanbul'a dönüş yolunda fotoğraflanacak. Kırşehir, gezi boyunca iki ayrı gün içinde iki kez uğranılan yerlerden yani.

Ankara yoluna doğru çıkıp 15 km kadar sonra Yozgat yönüne sapıyoruz. Sert yan rüzgar olmasa iyi olacak ama ne yapalım en azından meteorolojinin haber verdiği yağmur yok şimdilik. Yol üstünde bana ilginç gelen iki ilçe merkezi var. İki ayrı ilin iki ilçesinin merkezleri dip dibe. Çiçekdağı'nın bittiği yerde Yerköy başlıyor, aynı yerde Kırşehir ili de bitiyor ve Yozgat başlıyor. O kadar boş alan varken gidip yanyana kurmuşlar bu iki merkezi ve ayrı illere bağlamışlar...

Yozgat bir tepede kurulu ve bir çok şehrin çevresinden transit geçiş yapılabilirken Yozgat'ın tam ortasından geçmek zorundasınız. Milliyetçilik konusu burada da zirvede tabi. Yozgat'ı geçince Coşkun tesislerinde mola veriyoruz. Önünde Sivas Tur yazan otobüslerin biri duruyor biri kalkıyor. Sorgun Shell'de benzin ikmali. İstasyona girerken otomobiliyle çıkan bir bey (İsmi Hüseyin'di sanırım) bize sesleniyor, sonra da dönüp yanımıza geliyor. 1100GS sahibiymiş, "Karı-koca iki motorla bu yollarda, valla tebrik size diyor". Ayaküstü muhabbetin ardından vedalaşıyoruz.

Akdağmadeni civarında yağmur başlıyor, ilçe sapağındaki benzin istasyonunda durup yağmurluk giyiyoruz. Daha önceki yerlerde konu açıp muhabbet eden insanların aksine hafif uzaktan yabani bakışlar atan tipler var bu kez etrafta. "Yandık" diyorum içimden bundan sonrası böyleyse. Neyse ki korkulacak bir şey yok, yabanilik sadece buraya has sanırım. Duble yol çalışmaları Yıldızeli civarında da sürüyor. İki şehir arasında tümüyle sağlam bir yoldan geçmek mümkün değil galiba şu sıralar. Aşağıekeci diye bir yerde duruyoruz, önce bir kedi, sonra sevimli çocuklar, en sonunda da bir köpek geliyor muhabbete. Beş yaşlarındaki Aslı'ya soruyoruz "Sivas uzak mı?" diye, evet anlamında kafa sallıyor, oysa 50-60 km kadar kalmış.

Sivas'a yaklaşırken gerçekten kırmızı akan Kızılırmak ile tekrar karşılaşıyoruz. Kızıl akma durumu sadece bu tarafa has sanki, genişleyip büyüdüğü yerlerde böyle kırmızı değil rengi. Yağmur yüzünden durmadığımız için "Kızıl akan Kızılırmak" fotoğrafı yok maalesef.

Sonunda Sivas. Kafamdaki düşünceleri yıkan şehir. Büyük Otel'i bulup yerleşiyoruz. Resepsiyonla daha önceki telefon konuşmalarımdan dolayı daha kötüsüne razıyken kattaki en iyi odayı veriyorlar, iki oda bir salon bir yer. Keyfe diyecek yok. Hemen planda revizyon yapıp burada iki gece kalma durumuna geçiyoruz.

Yağmur tekrar yağdı yağacak, hava da kararmadan şehir turuna çıkıyoruz. Çocukluğumdan beri merak ettiğim yapılardan Çifte Minare önümde. Hemen yanında Şifaiye ve Buruciye medreseleri. Şehrin yakın başka bir yerindeki Gök Medrese ile birlikte, Selçuklu zamanının üniversiteleri buraları. Çifte Minare hukuk, Şifaiye tıp, Gök ve Buruciye medreseleri de ilahiyat fakültesine denk düşüyorlar bugünkü ifadelerle.

Bunların en eskisi olan ve 1217 yılında inşa edilen Şifaiye Medresesi'nin içinde medreseyi yaptıran Selçuklu hükümdarı 1. İzzettin Keykavus'un da türbesi var.
Şimdilerde Şifaiye ve Buruciye medreselerinin içi "Türkü Kafe" diyebileceğimiz tarzda yerlere dönüşmüş. Her iki medresenin avlularının tam ortasında canlı müzik sahneleri var. Medrese odaları da hediyelik eşya satıcılarına, çay ocaklarına ev sahipliği yapmakta. Bunlardan ayrı ve daha bir mahalle içinde kalan Gök Medrese ise şu anda tadilatta.
Sivas'ın en önemli caddesi durumundaki İstasyon Caddesi üzerinde Sivas Kongresi'nin düzenlendiği Erkek Lisesi binası.
Akşam olmak üzere ve müze kapalı, ziyaret için yarını bekleyeceğiz. Az ilerideki meydanın karşı tarafında yine tarihi binalar var Valilik ve Jandarma Komutanlığı olarak kullanılan.
Tekrar eski medreselerin olduğu park tarafına dönüp arkaya dolaşıyoruz. Yağmur da çiselemenin ötesine geçip ahmak ıslatan aşamasına gelmekte. Biz de iki ahmak Ulu Cami'yi fotoğraflamakla meşguluz. Bahar da biraz söylenmeye başlıyor bu yağmurda beni yürütüyorsun diye. Hafif eğik minaresi ve sade mimarisiyle 800 yılın ötesinden gelen bir yapı Ulu Cami.
1950'lerde yörenin önde gelenlerinden İsmail Hakkı Toprak Efendi tarafından sağlam bir tamirden geçirtilerek tekrar ibadete açılmış. İsmail Hakkı ve diğer bazı önemli kişiler de öldükten sonra cami bahçesine defnedilmişler. Orada cami hakkında bilgi veren bir amca, Divriği'deki Ulu Cami'nin de benzer yapıda olduğundan ancak taş işleme açısından eşsiz olduğundan, gidip görmemiz gerektiğinden bahsediyor. Tabi ki gideceğiz, bu kadar gelmişken yarım bırakmak olmaz.

Sivas Kalesi ve Osmanağa Konağı:

Otelin arka sokağında bir yöresel yemek dükkanı buluyoruz ama kalabalık olduğundan burayı yarına bırakıp hemen yanındaki kebapçıda içinde Sivas usulü köfte ve et de barındıran karışık bir şeyler yiyoruz. Yarın yolumuz daha da doğuya dağlar arasında unutulmuş şirin bir kasabaya uzanacak.

Bu arada Sivas hakkında ayrıntılı bilgi için: http://www.sivas.gov.tr/

 
Beşinci günün fotoğrafları
.
4.Gün: Ihlara-Kırşehir
6.Gün: Sivas-Divriği-Sivas
.
Giriş
Gün 1
Gün 2
Gün 3
Gün 4
Gün 5
Gün 6
Gün 7
Gün 8
Gün 9